siyah beyaz tuşlarında piyanomun
seni çalıyorum şimdi
çaldıkça çoğalıyorsun odada
sen arttıkça ben kayboluyorum
seni doğuruyorum geceye
adını koyuyorum aya bakarak
her şey sen oluyor her yer sen
ben ölüyorum
sesini duyuyorum rüyalarımda
gözlerimi kamaştırıyor ışığın
rüzgar sen gibi dokunuyor bana
ben doğuyorum
duymak istediklerimi söylemiyorsun hiç
dokunmuyorsun bana
sen gibi bir şimşek çakıyor
tam kalbime düşüyor yıldırımı
ben gidiyorum
ÖZDEMİR ASAF
KALPTEKİ ŞİİR
24 Eylül 2015 Perşembe
1 Ağustos 2015 Cumartesi
AŞK
Kuşlar gökyüzünün maviliğine aşıkmış. Gökyüzü bulutların temizliğine. Renkler beyaza tutsakmış . Beyaz Siyahın asaletine. İnsan aşkın ne olduğunu anlayınca ne kuşların maviliğe aşkı kalmış ne de beyazın siyaha olan tutsaklığı. Aşk öyle bir şeymiş ki evrendeki her şey aşka sürgün olmuş.
30 Temmuz 2015 Perşembe
GEL EY SEVGİLİ
Gel ey sevgili istersen yar ol gel
İstersen yara
Ne gönlümün derdini sor bana
Ne sararan yüzümü sor
Ey gönlümün sol yarısı
Aklıma koydum seni aklım almadı
Kalbime koydum seni, sana doymadım
Arşımın aşkı yar
Aşk sandığın kadar değil yandığın kadar...
İstersen yara
Ne gönlümün derdini sor bana
Ne sararan yüzümü sor
Ey gönlümün sol yarısı
Aklıma koydum seni aklım almadı
Kalbime koydum seni, sana doymadım
Arşımın aşkı yar
Aşk sandığın kadar değil yandığın kadar...
15 Temmuz 2015 Çarşamba
ZİHNİME MÜHÜRLENMİŞ KİŞİ
Kalbin kapıların aç bana sevdiğim
Açmazsan kalbini, kasıp kavrulur kalplerimiz
Acı hissedilmek ister , kalbimiz yangını hissetmek ister
Ama olsun sevdiğim elbet bir çaresi bulunur
Aşk hissetmektir , zihne mühürlenmiş şeydir
Ağladığında bile gözyaşımdaki seni hissetmektir
Çok uzaklardayken bile seni , kokunu , kalbini hissetmektir
Aşk hissetmektir sevdiğim
Seni sevmek ne güzel sevmek
Sana duyulan aşk ne güzel aşk
Her gün kalbimde büyüyen aşk
Bu aşk kalbimi yaksa da böylede güzel
Sensiz geçen her gecem için
Kızgın demirden bir çizik attım kalbime
Bu çiziklerin hesabını kim verecek bilmiyorum
Ama ben sensizim zihnime mühürlenmiş kişi.
HATİCE KOÇ
Ağladığında bile gözyaşımdaki seni hissetmektir
Çok uzaklardayken bile seni , kokunu , kalbini hissetmektir
Aşk hissetmektir sevdiğim
Seni sevmek ne güzel sevmek
Sana duyulan aşk ne güzel aşk
Her gün kalbimde büyüyen aşk
Bu aşk kalbimi yaksa da böylede güzel
Sensiz geçen her gecem için
Kızgın demirden bir çizik attım kalbime
Bu çiziklerin hesabını kim verecek bilmiyorum
Ama ben sensizim zihnime mühürlenmiş kişi.
HATİCE KOÇ
30 Nisan 2015 Perşembe
BEN SANA MECBURUM
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
ATİLLA İLHAN
21 Şubat 2015 Cumartesi
BAŞINI VERMEYEN ŞEHİT
“… Kuru Kadı eliyle hisarın kapısını açtı. Girijgal gazileri Allah Allah naralarıyla müthiş bir umman tuğyanı gibi fışkırdılar. İki koldan hücum olunuyordu. Kollardan birine Deli Hüsrev, birine Deli Mehmed baş olmuştu. Deli Mehmed’le Deli Hüsrev’in takımları düşmanı kaçırmamak için iyice sarıyordu. Kuru Kadı cübbesini atmıştı. Elinde kılıç, gazilerin arkasında yürüyordu…
Kuru Kadı’nın gözleri Deli Mehmed’i aradı. Bakındı, bakındı, göremedi. Düşman safına karışıp kaynaşan kolun arkasında iri bir vücut yere uzanmıştı. Siyah, yüksek atlı bir şövalye, uzun bir kargıyı bu uzanmış vücuda saplıyordu… Şövalye atından inmiş, kargıladığı şehidin başını teninden ayırmıştı. Bir anda bu kestiği baş elinde, yine bir ifrit gibi şahlanan atına sıçradı. Kaçacaktı. Kuru Kadı bütün kuvvetiyle ona yetişmek için koşarken baktı ki solu ilerisinde Deli Hüsrev kalkanını sallayarak avazı çıktığı kadar bağırıyor:
– Mehmed, Mehmed!.. Canını verdin başını verme Mehmed!..
Kuru Kadı: “Vah, Deli Mehmedmiş!” diye olduğu yerde dikildi kaldı. Durur durmaz, o an kırk adım kadar yaklaştığı kesik başlı şehidin yerden fırladığını gördü. Nefesi tutuldu, şaşırdı. Bu başsız vücut uçar gibi koşuyordu. Kendi kellesini götüren zırhlı şövalyeye yetişti. Eliyle öyle bir vuruş vurdu ki, lâin hemen yüksek atından tepesi üstü yuvarlandı. Götürmek istediği baş elinden düştü. Deli Mehmed’in başsız vücudu canlıymış gibi eğildi, yerden kendi kesik başını aldı. Hemen oracığa yorgun bir kahramangibi uzanıverdi. Bunu Kuru Kadı’dan başka kimse görmemişti. Herkes kaçan düşmanı kovalıyordu.”
17 Şubat 2015 Salı
ÇÖL MASALI
Çöl masalıdır ayrılık yavrum
Kuma karışır
Yol olur ayrılanlar çöle
Kervanlar geçer heybeleri kahırla yüklü kervanlar
Tepinir dururlar yüreğinin hemen üstünde
Aşk kocaman eksilmektir çocuğum
Sen bunu upuzun trenler gibi düşün
Trenler kadar büsbüyük eksilmek
Gırtlağında ibrahimin bıçağıyla yaşar sevdalılar
Ama sen korkma , melekler var
Ağrır birden , geri teper çocukluktan kalma yaralar
Bak senin dizlerinde
Benim kalbimde aynı yara var
Tutamaz ayrılanlar hayatın rengarenk uçurtmasından
Ama sen sıkı tut
Bırakma sevincin pamuk ipliğinin ucundan
Aşk şu kadar ölmektir çocuğum
Sen bunu gökyüzü gibi düşün
Minareler , kuleler gibi koskocaman
Yekparedir insan sevmezden evvel tamdır
Eksilmemiştir henüz
Sen bunu çarşıdan aldıkların gibi düşün
Bir tane
Eve gelince hani , bin tane
Tane tane gez , göz , arpacık , tetik ve parça parça
O tekerlemedeki nara döner ayrılanların yüreği
Kan kırmızısı dökülmüş
Üstelik ömrü saçılmış
Mini mini bir kuştur aşk çocuğum
Al yine de içeri ama üşüme ve sonra unutma
Sen bunu bir havuzu aynı anda dolduran iki musluk gibi düşün
Yok kapatma gözlerinin vanasını
Bırak yağsın bulutlar
İzin ver fırtınaya
Nerdeymiş çocuğum , haniymiş nuh
Bak asıl şimdi başlayan tufana
Kuma karışır
Yol olur ayrılanlar çöle
Kervanlar geçer heybeleri kahırla yüklü kervanlar
Tepinir dururlar yüreğinin hemen üstünde
Aşk kocaman eksilmektir çocuğum
Sen bunu upuzun trenler gibi düşün
Trenler kadar büsbüyük eksilmek
Gırtlağında ibrahimin bıçağıyla yaşar sevdalılar
Ama sen korkma , melekler var
Ağrır birden , geri teper çocukluktan kalma yaralar
Bak senin dizlerinde
Benim kalbimde aynı yara var
Tutamaz ayrılanlar hayatın rengarenk uçurtmasından
Ama sen sıkı tut
Bırakma sevincin pamuk ipliğinin ucundan
Aşk şu kadar ölmektir çocuğum
Sen bunu gökyüzü gibi düşün
Minareler , kuleler gibi koskocaman
Yekparedir insan sevmezden evvel tamdır
Eksilmemiştir henüz
Sen bunu çarşıdan aldıkların gibi düşün
Bir tane
Eve gelince hani , bin tane
Tane tane gez , göz , arpacık , tetik ve parça parça
O tekerlemedeki nara döner ayrılanların yüreği
Kan kırmızısı dökülmüş
Üstelik ömrü saçılmış
Mini mini bir kuştur aşk çocuğum
Al yine de içeri ama üşüme ve sonra unutma
Sen bunu bir havuzu aynı anda dolduran iki musluk gibi düşün
Yok kapatma gözlerinin vanasını
Bırak yağsın bulutlar
İzin ver fırtınaya
Nerdeymiş çocuğum , haniymiş nuh
Bak asıl şimdi başlayan tufana
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)